Aşağıda “Göksun eskiden nereye bağlıydı?” sorusunu, felsefi bir gözle etik, epistemoloji ve ontoloji perspektiflerinden ele alan özgün bir yazı sunuyorum:
Filozofun Girişi: Mekân Bir Soyutlama Mıdır?
Bir filozof, mekânı ve aidiyeti düşünürken yalnızca haritalardaki sınırları değil; kimlik, varlık ve bilginin karşılıklı etkileşimini de düşünür. Göksun’un “eskiden nereye bağlıydığı” meselesi, salt idarî kayıtların sorusu değildir; bir yerin özne olarak kimliğiyle, devlet, toplumsal belleğe ve aidiyetlerle kurduğu ilişkiyle de ilgilidir. Bu soruya yaklaşırken ontolojinin (varlık), epistemolojinin (bilgi) ve etiğin (sorumluluk) üçlü bakışıyla ilerlemek mümkündür.
—
Ontoloji: Göksun’un “Var Olma” Şartı ve Aidiyet
Ontoloji, “ne vardır?”ı sorar. Göksun’un varlığı, günümüzde Kahramanmaraş iline bağlı bir ilçe olarak sürer. Ancak geçmişte “Göksun” denen yer, farklı bağlamlarda var olmuştur. Bu değişkenlik, bir yerin ontolojik kimliğinin statik olmadığını gösterir: coğrafya, idari sınırlar, toplumsal hafıza katmanları… Bir mekân, farklı dönemlerde farklı varoluş hallerine (örneğin nahiye, sancak parçası, kaza, ilçe) sahiptir. Göksun’un ontolojik kimliği, onun bağlı olduğu makamlara göre yeniden yapılandırılmıştır.
Ontolojik olarak Göksun’un eski bağlılığı, onun “ne olma hali”dir: tarihsel süreç içinde merkezi otoritenin değişen sınırları, Göksun’u farklı üst yapılar içine almıştır. Bu durum, her yerleşimin geçmişteki ontolojik çokdönüşümlü doğasının bir göstergesidir.
—
Epistemoloji: Geçmişi Bilme Zorlukları ve Kaynakların Rolü
Epistemoloji, “ne ve nasıl bilebiliriz?” sorusunu yöneltir. Göksun’un eskiden nereye bağlı olduğu bilgisi, tarihî belgeler, tahrir defterleri, Osmanlı arşivleri, nüfus sayımları gibi kaynaklardan alınır. Ancak bu kaynaklar kusursuz değildir; eksik olabilir, ideolojik çarpıtmaya uğramış olabilir ya da yorumlanması gerekir. Dolayısıyla, Göksun’un eski bağlılığı ancak bu kaynakların dikkatli eleştirisiyle tespit edilebilir.
Örneğin, Göksun’un tarih kayıtlarında “Maraş Sancağı”na, “Elbistan nahiyesi”ne ya da “Andırın nahiyesi”ne bağlı olduğu dönemler vardır. (“Göksun, Maraş Sancağı’nın kurulmasından sonra bir dönem Elbistan’a bağlı bir nahiye idi; kısa süre Andırın nahiyesine bağlandı.”) [1] Bu verileri eleştirici bir epistemik süzgeçten geçirerek “eski bağlılık” ifadesini değerlemek gerekir.
Epistemolojik bakış, bize şunu söyler: tarihsel bağlılık, kesin değil ihtimaldir; “eskiden bağlıydı” demek çoğu zaman “belirli bir zaman diliminde belirli bir üst yapıya aitti” demektir — ama bu, tüm zamanlara yayılmaz.
—
Etik: Aidiyet ve Tarihe Karşı Sorumluluk
Etik, “ne yapmalıyız?” sorusuna odaklanır. Geçmişe dair iddialar, yalnızca doğruluk arayışıyla değil, sorumlulukla da ilgilidir. Göksun’un eski bağlılığını anlatırken, yerel halkın belleğini, kimlik aidiyetini, kültürel mirasını saygıyla ele almak gerekir. Her “eskiden bağlıydı” ifadesi, yerin bugünkü sakinlerine değer yükleyebilir veya hafızayı yönlendirebilir. Bu yüzden tarihî bağlılık anlatıları ideolojik bir yönelim taşıma potansiyeliyle birlikte değerlendirilmelidir.
Etik açıdan, Göksun’un eski bağlılığına dair söylemler, salt egemen arşiv sahipliğinin değil; yerel anlatıların, sözlü tarihin ve toplumsal hafızanın da seslendirilmesiyle dengelenmelidir.
—
Göksun Eskiden Nereye Bağlıydı? Tarihsel Yolculuk
Şimdi bu felsefi çerçeveyle somuta geçelim: Göksun eskiden nereye bağlıydı?
– Osmanlı döneminde Göksun, önce Maraş Sancağı’na bağlı bir yerleşimdi. [1]
– Uzun süre nahiye statüsünde kaldı; Elbistan’a bağlı olarak bir nahiye konumundaydı. [1]
– Kısa bir dönem için Andırın nahiyesine bağlanmış olduğu kayıtlarda geçer. [1]
– 21 Kasım 1907 tarihinde Sultan II. Abdülhamid’in iradesiyle kaza (ilçe) konumuna yükseltildi. [1]
– 1908’den itibaren Kahramanmaraş iline bağlı ilçe olarak kabul edildi. [1]
Bu kuşaklar boyunca Göksun, merkezi otoritenin sınırlarına, bölgesel idarelerin yeniden düzenlenişine ve Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş süreçlerine tanıklık etmiştir.
—
Ontoloji, Epistemoloji ve Etik Bakışların Buluştuğu Merkez
Göksun’un eski bağlılığını tartışmak, sadece tarihsel bir alan açmakla kalmaz; aynı zamanda varlığın değişkenliği, bilginin sınırlılığı ve anlatı sorumluluğu alanlarını kesiştiren bir düşünsel meydandır.
– Ontoloji der: Göksun’un “bağlı olduğu yer” sabit bir kader değil; bir süreçtir.
– Epistemoloji der: Bu bağlılığı bilmek, kaynakların elverişliliği, yorumların dikkatli kullanılmasıyla mümkündür.
– Etik der: Bağlılığı aktarırken, yerin insanların kimliğiyle kurduğu bağı dikkate almalıyız, hafızayı tekelciliğe bırakmamalıyız.
Bu üç eksen birlikte okunduğunda, “Göksun eskiden nereye bağlıydı?” sorusu, yalnızca bir coğrafi soru olmaktan çıkar; demokratik tartışmaya, kimlik inşasına ve tarih bilincine açılan bir kapı haline gelir.
—
Düşündürmek İçin Sorular
– Bir yerin “eski bağlılığı” neden bugün kimlik tartışmalarında güç kazanır?
– Epistemik belirsizliklerle tarih anlatıları nasıl meşruiyet kazanır?
– Yerel anlatılar ile resmi tarihin çatıştığı durumlarda etik sorumluluklarımız nelerdir?
– Ontolojik olarak bir yer, aynı anda birden çok bağlılık “ihtimalini” taşır mı?
Göksun’un eski bağlılığı, yalnızca bu ilçenin coğrafi ve tarihsel serüveninin bir parçası değildir; düşünsel bir imkân sahasıdır. Bu yazının okurları, Göksun’un bağlılık serüvenini bir aidiyet tablosu olarak değil — varlık, bilgi ve sorumluluk eksenlerinde yeniden düşünülebilecek bir olgu olarak okuyabilirler. Göksun, bağlılık tarihi, ontoloji, epistemoloji, etik ve tarih
—
Sources:
[1]: https://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%B6ksun?utm_source=chatgpt.com “Göksun – Vikipedi”