Haneye Giren Aylık Gelir Ne Demek? Basit Tanımın Büyük Sorunları
Haneye giren aylık gelir… Kulağa düzenli, ölçülebilir ve anlaşılır geliyor değil mi? Ama dürüst olalım: Bu kavram çoğu zaman gerçek hayatı ıskalayan bir kısaltma tuşu. “Toplamı yaz, noktayı koy” mantığıyla bir evin bütün karmaşıklığını bir etikete sıkıştırıyoruz. Benim iddiam net: Bu ölçüt böyle kullanıldığında, yoksulluğu da refahı da makyajsız hâliyle göstermiyor. Hatta yanlış politikalara bile kapı aralıyor. Peki neden?
Tanım Basit: Topla ve Böl. Hayat Değil.
En yalın hâliyle haneye giren aylık gelir; aynı çatı altında yaşayanların bir ay içinde elde ettiği tüm parasal gelirlerin toplamıdır. Maaş, serbest meslek kazancı, emekli aylığı, kira, faiz, sosyal destek… Hepsi rakama eklenir. Güzel. Ama hayatta her şey para mı? Ya da para her zaman ayın aynı gününde mi gelir? Ya bir ay çok, öbür ay hiç gelmezse? Bu basit tanım, düzensizliği, belirsizliği ve mevsimselliği görmezden geldiğinde, “hane”yi bir muhasebe satırına indirger.
Provokatif Soru: Bir Hane Bir Ayda Zengin, Öbür Ay Yoksul Olabilir mi?
Evet. Mevsimlik çalışan, komisyonla kazanan, primle geçinen milyonlar için gelir, çizgi değil zikzaktır. Tek bir ayı baz almak, bu zikzağı düz çizgi sanmaktır. Hangi ayı ölçtünüz? Kriz ayını mı, prim ayını mı?
Görmediğimiz Şeyler: Kavramın Kör Noktaları
1) Kayıt Dışı ve Aynî Gelir
Bazı gelirler bankaya düşmez; elden verilir. Bazıları para bile değildir: ücretsiz barınma, aile içi destek, köyden gelen erzak, işyerinden yemek. Hanenin yaşam standardını etkileyen bu unsurlar “gelir” hanesine yazılmaz. Sonuç: Kâğıt üzerinde fakir görünen ama aynî destekle ayakta kalan haneler; ya da tam tersi, kâğıt üzerinde iyi görünen ama aynî yükü çok olan haneler.
2) Enflasyonun Jet Lag’ı
Aylık gelir nominaldir; fiyatlar gerçektir. Aynı sayı, farklı şehirde, farklı markette bambaşka anlam taşır. Ölçtüğünüz ayın enflasyonu, kiradaki artış, enerji faturası patlaması… Hepsi “aynı gelir”i bir anda daha az satın alma gücüne düşürür. Peki şehir farkı? İstanbul’daki 40 bin TL ile küçük bir kentteki 40 bin TL aynı mı?
3) Hane Haneye Benzer mi?
Dört kişilik bir hane ile tek kişilik bir hane aynı geliri alıyorsa, aynı refaha mı sahiptir? Tabii ki hayır. O yüzden bilim dünyası “eşdeğer hanehalkı geliri” kullanır: Geliri hane büyüklüğü ve yaş kompozisyonuna göre ayarlar. Biz hâlâ düz toplama mı bakacağız?
4) Servet ve Borç: Gelirin Sessiz Kuzenleri
Geliriniz var; peki birikiminiz? Ya da kredi kartı borcunuz? Aynı gelirle biri birikimden destek alır, diğeri borcun faiziyle ezilir. “Haneye giren aylık gelir” bu karşıtlığı görmez. Sonra ne olur? Krediye bağımlılık artar, kırılganlık büyür, ama istatistik “aynı geliri” raporlar.
Yakıcı Soru: Başınızı Yastığa Borçla Koyduğunuz Geceler Bu Sayıya Yazılıyor mu?
Siyasetin Kısayolu: Basit Sayı, Basit Politika
Destekler Kime, Ne Kadar?
Sosyal yardımlar, vergi muafiyetleri, burslar… Sıklıkla haneye giren aylık gelire bakarak dağıtılır. Eşiklerin az biraz altında kalanlar “hak sahibi”, az biraz üstünde kalanlar “dışarıda” kalır. Peki kayıt dışı geliri olan ama kâğıt üzerinde yoksul görünenler? Ya da tam tersi? Basit eşikler, adaleti kolayca ıskalar.
Ortalama mı, Medyan mı?
Ortalama, birkaç yüksek gelirin tüm tabloyu şişirmesine izin verir. Medyan (tam ortadaki hane) genellikle daha gerçekçidir. Sizce “ortalama haneye” ne kadar benziyorsunuz? Yoksa “ortalamayı” taşıyan birkaç yüksek gelirli mi var?
Şu Soruyu Sorun: Birkaç Lüks Gelir, Mahallenin Gündelik Gerçeğini Nasıl Çarpıtıyor?
Daha İyi Bir Ölçüm Mümkün: Ne Yapmalı?
1) Eşdeğerleştirme Şart
Geliri hane büyüklüğüne ve yaş yapısına göre ayarlayın. Dört kişilik hanedeki 30 bin TL ile tek kişilik hanedeki 30 bin TL’yi “eşit” saymayın.
2) Bölgesel Yaşam Maliyeti
Aynı gelir, farklı şehirde farklı alım gücüne sahiptir. Bölgesel fiyat endekslerini dikkate almayan hiçbir gelir ölçümü, adil destek politikası üretemez.
3) Zaman Boyutu: Aylık Değil, Yuvarlanan Ortalama
Mevsimselliği ve dalgalanmayı yakalamak için son 6–12 ayın yuvarlanan ortalamasına bakın. Tek ayın fotoğrafı yerine kısa bir “film şeridi” izleyin.
4) Gelir + Servet + Borç
Likiditeyi, acil durum yastığını ve borç yükünü birlikte görün. Geliriniz var ama nakitiniz yoksa, bir hastane faturası tüm tabloyu yıkar.
5) Tüketim ve Esenlik Göstergeleri
Sadece “ne kadar kazandık?” değil, “ne kadar iyi yaşıyoruz?” sorusunu ölçün: Kira yükü oranı, gıda ve enerjiye giden pay, beklenmedik masrafı karşılama kapasitesi, hatta zaman yoksulluğu (boş vakit, bakım emeği)…
Cesur Soru: Refahı Cüzdana Sığdırmakta Israr Neden?
Algıyı Sarsan Gerçek: Tek Rakamın Konforunu Bırakalım
Haneye giren aylık gelir, bir başlangıç notudur; eserin kendisi değil. Bu rakamı mutlak gerçek sanmak, toplumsal nabzı bilekten değil bileklikten ölçmektir. Politika yapıcılara, araştırmacılara ve her birimize düşen, tek sayının konforunu bırakıp karmaşıklığı kabullenmektir. Çünkü adalet, ayrıntıda saklıdır.
Peki şimdi ne yapacağız? Kendi hanenize bakarken, yalnızca “aylık kaç para giriyor?” diye sormak yerine şu soruları da sorun: Bu gelir kaç kişiye yetiyor? Hangi şehirde, hangi kirada yaşıyoruz? Borç yükümüz ne? Beklenmedik bir masrafı karşılayabilir miyiz? Gelirimiz hangi aylarda düşüyor, hangi aylarda toparlanıyor?
Ve en provokatif soru: “Haneye giren aylık gelir”e sıkışmış bir ülkede, adil bir gelecek mümkün mü? Yoksa yeni bir ölçüm dili kurmadan, eski hataları daha mı yüksek sesle tekrar edeceğiz?